Susmalı insan,
Sükut altından olduğu için değil,
Kelimeler hep kifayetsiz kaldığı için.
En eşsiz zamanlar sessizlikte huzur bulduğu anlar olduğu için susmalı.
Yormamak için değil kendini,
Kelimelerle birlikte tükenip gitmemek için.
Basitleşmemek için susmalı insan.
Susmayı bilmeli,
Sükutu hissetmeli iliklerine kadar.
Paylaştıkça artan sessizliği paylaşmayı öğrenmeli.
Susarak dertleşmeyi öğrenmeli insan.
Derdini dile getirmeden anlatmayı bilmeli..
Yorulmadan paylaşmayı, yormadan anlaşmayı tercih etmeli.
Tarif etmemeli mesela yakaladığı huzuru,
Göğün mavisinde, doğanın yeşilinde
Ya da ışıldayan gözbebeklerinde sevdiğinin.
Uğraşmamalı boşuna anlatmak için
Hırpalamamalı kendini.
Tüketmemeli hissettiği onca eşsiz duyguyu
Sözcüklerde...
19 Aralık 2015 Cumartesi
8 Aralık 2015 Salı
An Excerpt from my Translation :)
Gülhatminin nerden oluştuğunu bilmek istiyorum, dedi küçük kız, asfaltı yararak nasıl dışarı çıkabiliyor, ve neden üzümler kireçtaşı duvarlarıyla birlikte büyür, neden portakallar ya da ekşi tatlarıyla limonlar değil, ve soğuk, neden görecelidir, insanlar hep şöyle der, derler ki, bu durum, insanın iliklerine kadar işleyen rüzgar ve nemle ilgilidir, hatta kirpiklerinin kırağı tutmasından daha berbat bir şeydir. Çünkü, böyle düşünmüyorum, dedi küçük kız, bence en güzeli durgun manzaralar, kurumuş humus ve yakılmış tarlalarla birlikte, ve güneye gitmek istiyorum, en güneye, gidebildiğim kadar güneye, güneş tam arkama gelip uyluklarımı ısıtıncaya kadar, ters çevrilmiş botların üzerine oturabildiğim ve hiçbir anın bu denli mükemmel olmayacağını düşündüğüm zaman, anlıyor musun? Ancak, tabi ki bilmezdim ben, çünkü bu kadar güzel şeyler yaşamadım, her zaman ilerde bir gün gerçekleşeceğini düşündüm güzelliklerin, o ve ben bu açıdan farklı insanlarız, ve ben, Adriyatik’i ya da kurumuş toprağı görmedim hiç, sadece büyük şehirler, taksiler, içinden güzel ve bir o kadar da talepkar yüzlerin ortaya çıktığı, kendini savunmayı imkansız kılan tamahkar ellerin fırladığı duman bulutlarını gördüm hep. Onun elleri, bir gece kulübünün karanlığından hiç dışarı çıkmadı, kirin biriktiği yontulmuş tırnaklarıyla o, kuşburnu çitleriyle, yarılmış palmiyelerle konuştu hep. Gözleri bakışlarımı aradı yapraklar boyunca, güney İsveç aksanıyla çıkardığı ‘R’leri, ince dalların, su yosunu ve tuzlu su kokan dalgalı saçlarının arasına karıştı.
(© Amanda Svensson. Çeviri © Saskia Vogel. Readux Books, Berlin tarafından yayımlanmıştır. Novellix, Stockholm tarafından yayımlanan Orijinal İsveç metnidir.)
I want to know where the hollyhocks come
from, she said, how they can burst from the asphalt like that, and why grapes
can grow along the white limestone walls here, but not oranges, not even lemons
as sour as they are, and the cold, why is it relative, people always say that,
that it has something to do with the wind and the damp getting into your bones
being worse than frost on your eyelashes, she said. Because I don’t think so,
she said, I think flat landscapes are the most beautiful, along with dry
topsoil, scorched earth, and I want to travel south south south as far as you
can go, where you can feel the heat against the backs of your thighs when the
sun is behind you and where you can sit on upturned boats during sunrise and
you think that it will never be this beautiful again, you know? But of course I
didn’t know, because the most beautiful things haven’t happened to me yet, I
always imagine them to be in the future, we are different people in that way,
she and I, and I have never seen the Adriatic or the dry earth, just big cities,
taxis, clouds of smoke through which beautiful, willing faces emerge and
through which greedy hands shoot out, impossible to defend yourself against.
Her hands didn’t come from the dark of a nightclub, they came through a rosehip
hedge, torn up palms, with dirt under her chipped fingernails, her eyes sought
my gaze through the foliage, her southern Swedish Rs trilled between the twigs
and her rough hair smelled faintly of seaweed and salt water.
(© Amanda Svensson. Translation © Saskia
Vogel. Published by Readux Books, Berlin. Original Swedish text published by
Novellix, Stockholm)
*alıntı:
http://thequietus.com/articles/17339-literature-in-translation-verfreundungseffekt-jen-calleja-readux-translator-saskia-vogel
16 Eylül 2015 Çarşamba
Derin
İnsan; elde edemediğinin delisi, elde ettiğinin ise nankörü olurmuş. Bunu bilmekten daha acı veren şey de hayatında bu sözün yansımalarını görmekmiş aslında. Gerçek nedir göremez bazen insan, sanki kör olmuştur, kaybolmuştur hayallerinde. Uykudadır bir nevi. Her şey toz pembedir orada, hep mutlu, her zaman iyi, ve kusursuz.. Oysa uyanıp kendine geldiğinde, gerçeklerin ne denli ağır ve karşı konulmaz olduğunu fark ettiğinde, hayallerini sanki hiç kurmamış, ideallerinden neredeyse tam anlamıyla vazgeçmiş bir halde bulur kendini. Halbuki ne de güzel yaşanmıştır uykudayken her şey, tam da istediği gibi. Ne bir eksik ne bir fazla.. Uyandığında büyük bir pişmanlıkla gördüğü şey ise, ümit bağladığı her bir kişiyi, her bir sebebi tek tek yitirmiş olduğudur. Düşünürken dahi yorulmaya başlar sonra, bunca boşa sevindiğine mi, akılsızlık ettiğine mi kızmalıdır, yoksa çözüm aramaya mı başlamalıdır, bilemez. Çaresizce çırpınmaya başlar, halbuki sesini duyacağını düşündüğü herkes çoktan onu yarı yolda bırakıp gitmiştir. İşte o zaman anlar insan, bunca aciz, yalnız olduğunu ve beklememesi gerektiğini, kimseden, hiçbir şeyi.. İşte o zaman bir başına, kendi ayakları üzerinde durmayı ve asla hayal kurmaması gerektiğini öğrenir, acı bir şekilde.
İnsan; elde edemediğinin delisi, elde ettiğinin ise nankörü olurmuş. Bunu bilmekten daha acı veren şey de hayatında bu sözün yansımalarını görmekmiş aslında. Gerçek nedir göremez bazen insan, sanki kör olmuştur, kaybolmuştur hayallerinde. Uykudadır bir nevi. Her şey toz pembedir orada, hep mutlu, her zaman iyi, ve kusursuz.. Oysa uyanıp kendine geldiğinde, gerçeklerin ne denli ağır ve karşı konulmaz olduğunu fark ettiğinde, hayallerini sanki hiç kurmamış, ideallerinden neredeyse tam anlamıyla vazgeçmiş bir halde bulur kendini. Halbuki ne de güzel yaşanmıştır uykudayken her şey, tam da istediği gibi. Ne bir eksik ne bir fazla.. Uyandığında büyük bir pişmanlıkla gördüğü şey ise, ümit bağladığı her bir kişiyi, her bir sebebi tek tek yitirmiş olduğudur. Düşünürken dahi yorulmaya başlar sonra, bunca boşa sevindiğine mi, akılsızlık ettiğine mi kızmalıdır, yoksa çözüm aramaya mı başlamalıdır, bilemez. Çaresizce çırpınmaya başlar, halbuki sesini duyacağını düşündüğü herkes çoktan onu yarı yolda bırakıp gitmiştir. İşte o zaman anlar insan, bunca aciz, yalnız olduğunu ve beklememesi gerektiğini, kimseden, hiçbir şeyi.. İşte o zaman bir başına, kendi ayakları üzerinde durmayı ve asla hayal kurmaması gerektiğini öğrenir, acı bir şekilde.
6 Eylül 2015 Pazar
...
Gecenin sessizliğine bürünmüş karanlığı,
Gecenin sessizliğine bürünmüş karanlığı,
Acaba haykırsam duyar mıydı içimdeki yangını?
Ya da sessizce fısıldamalı mıyım engin denize;
Bitkinliğimi, yorgunluğumu, usanmışlığımı...
Yalnızca kendime mi saklamalıyım yoksa,
İçime mi hapsetmeliyim bunca bıkmışlığı?
Artık tükendi kelimeler ,
Yüreğim dahi sus diyor bunca hüzne,
Bunca yalnızlığa,
Bunca sevgisizliğe,
Susamışlığa...
Oysa kalem dahi yoruldu sarfederken sözcükleri
Kağıt dertli,
Taşıyamıyor ağırlığını mürekkebimin
Sanki parçalanıyor yüreğim
Kuruyup kalmış bir yaprak gibi düşerken toprağa
Eriyip gidiyor gözümden yaşlar
Damla damla olmuş dökülüyor
Gülümsemek nedir unutmuş
Dudaklarıma..
13 Ağustos 2015 Perşembe
Hayat
Bir bekleyiştir hayat.
Sonunda gerçekleşmesini umduğumuz,
Büyük küçük her şeyi beklemektir.
Sahi,
Gerçekten gelecek mi yolunu gözlediğimiz?
Yoksa boynu bükük mü kalacak yine geride kalanlar?
Bir sabır timsali sergilerken şu hayatta
Herkes,
Kendince.
Erişebilecek mi tüm ümitlerine?
Ya da yetmeyecek mi tüm ömrümüz
Yahut ömür diye andığımız
Şu üç günlük dünya sığmayacak mı,
Tüm emellerimizi gerçekleştirmeye?
Herkes bekler,
Birini,
Bir şeyi.
Ama kimse bilemez beklerken,
Ve bunca ümit etmişken,
Bunca bağlanmışken hayata bu yüzden,
Kendilerini bekleyen bir ölümün olduğunu..
Ve ölüm denen şeyin
Kendilerinden çok daha sabırsız olduğunu.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)